tamamlanamayacak bir parça
sevgili sen,
yıkımın insan üstünde boy vermediği, çiftlerin teke dönüştüğü sayıları hesaplamak zorunda kalmadığımız, ezgilerin susturulmadığı bir çağ var olmuşsa ucundan da olsa yaşanmışsa bunlar zamanın acımasızlığını bir kez daha teyit etmiş olurum. zaman, birçok şeyi alan ve götüren. pazarlık babında sana çok şükür, halimiz yerinde dedirtecek cinsten şeyler sunan. zamana kırgınım ve asla onun iyileştirici gücüne inanmadım. hani derler ya, en iyi ilaçtır diye. ilaca sürükleyen de odur bizi. yaşamak için zaman gerek. ölmek için zaman gerek. sahtekar. doğruluğuna inanmak istedim çocukluğumun. ben de sevdiğime utanarak küçüklüğümü göstermeyi dilerdim. sahip olduklarımın samimiyetine güvenseydim belki olabilirdi bu. senelerle aram iyi değil fakat evdeki takvimi günü gününe ben kopartır, onları biriktirip oyunlarımda para niyetine kullanırdım. annem, takvim yapraklarında dini şeylerin yazdığını söyleyip yasaklamasaydı belki para yerine kullanmamı zamana düşman olmazdım. evet, kopartılmış yapraklarımdan ibaretti hüzün. toplumsal olayları not ettiğim bir defterim vardı lisede. sınıftan biri sıramda bulup çöpe atmasaydı zamanla haklı bir rekabete girebilirdim kim bilir. ilerleyen anların devamlı yığılmasıyla geçiyorsa bir ömür onların altında kalıp ezilmek mümkün. halen nefes almaya devam ediyorsam kendi gerçeğimi bulmak istediğim içindir. bulunca bu gerçekle ne yaparım bilmiyorum. yani bulup da kaybetmek gerek bazen. unuttuğum isimler gibi aklımın bir kenarına kazırım onu da. sonra kazdığım yeri de unuturum, aval aval onu aramaya başlarım ve nefes almak için bir sebep bulmuş olurum yine. ne garip, insanın sürekli devam edebilmek için olur olmadık her şeyde anlam araması, daha sonra anlamı aleyhine çevirip yoruldum edasıyla kendini oradan oraya atması.
bir şeyin olmamasını isterken bile aslında hep gerçekleşmesini bekliyorum. sahte bir tereddüt haline bürünüyorum ve ayak uçlarımı kullanarak ilerlemeye çalışıyorum. uzun başlangıçlar yaratıp belki de asla sona varmak istemiyorumdur. bir şeyin bitmesine şahit olmayı, başlamasına yeğler misin? elimden tuttuğum her şey öyle eğreti geliyor ki bazen sırf bu yüzden bile son halini görmek istemiyorum. kendi sonumu da öyle.
neden söylediğimi anlayamadığım şeyler var. ağzımla dilimin etkileşimi sonucu ortayan çıkan sesler. birleşimlerinden meydana gelen kelimeler, cümleler, mektuplar. neden ve kime yazdığını bilmediğin türden. anlayamıyorum.
kendimin kim olduğu hakkında epeyce düşündüm, çok kafa yordum. ne kadar aynalarla içli dışlı olduysam o kadar hevesim kaçtı.
yine de kendim kimdi
ben tüm pireleri toplayıp deve yaptım. küçük şeyleri canavarlaştırıp onları keşfe çıktım. sonra yoruldum dedim, az dinleneyim, birinin güçlü olduğumu ima etmesini istedim. zamana karşı olan nefretim körüklensin derken beni bu hale getirenin sadece o değil, herkes ve kendim olduğunu öğrendim. çeşitli şeylere yönelip toplum eksenli mücadelelere girmek isterken bile ben devamlı kendimi düşündüm. sanki alın terini silecek vakti olmayanlar bendim ya da metropol eksenli yanlış stratejilerin tamamıydım. okuduğum kitaplardaki tüm şeyleri yaşamıştım. gassalın yanındakiydim ben. yalandan da olsa yaşanılıp unutulmayan kötü bir anıydım. birikmiş borçların alacaklılarının içindeki kin ve öfkeydim. ve işte şimdi duvara bakıp yüzünü inceleyen biridir kendim nihayetinde.
sen nasılsın?
Yorumlar
Yorum Gönder